kısaca:

İstesem de es geçemediğim -bazen gereksiz- detaylarla, başımı göğe erdirmeyecek tespitlerle, güncel haberleri tiye alan veya eleştiren yorumlarla, mehmet ali birand kıvamındaki saçma zembelek monologlarla, yaşadığım, yaşanıldığına şahit olduğum veya yaşanabileceğine inandığım aşklara dair şiirlerle, bir köre aşkın rengini soracak kadar edepsiz, diğer yandan o körün kendinden çok emin bir tonda cevap vermesi kadar da çelişkili makalelerle, şakalarla ve komikliklerle, elimden geldiğince dişe dokunur konular üzerinden hayata dokunmaya çalışacağım bu yere hoşgeldin.

Yazı başlıklarına aldanmadan önyargısız, yaftasız, tarafsız ve kaygısız bir hamle yap şimdi ve içlerinden bir tanesini oku!

15 Aralık 2012 Cumartesi

Thomas Ediz Hun


"Ampulü Ediz Hun bulmuştur." 



















Bir Türk, icadıyla yıllardır tüm dünyanın aydınlanmasını sağlıyor. Vay be.. En büyük Türkler! Yaşasın Atatürk!

Şöyle ki:
Çocukluğumda (ve hala da) bir şeyleri bulan (icat eden keşfeden vs) adamların vesikalık çekilmiş ve "başardım işte!" bakışı attıkları fotoğrafı olur düşüncesi vardı bende. İşte 'ampulü bulduktan sonraki Ediz Hun' fotoğrafıyla karşılaşmam da bu inancın tavan yaptığı günlerden birinde oldu, sabahın körü dahaca. Gazetenin (son havadis) resimlerine (gazeteler resimlerinden dolayı cezbediyor tabi o yaşlarda) bakarken, filmlerden tanıdığım Ediz Hun ile ilgili bir haber var ve haberin tabi ki kenarına yerleştirilmiş bir de vesikalık fotoğrafı... Ediz hun olduğunu tahmin ettiğim fotoğraftaki aktristi (soldan sağa 7 harflı :p) teyit etmek için anneme sordum, o da kahvaltı hazırlama telaşıyla tabi ki "Edisun" dedi bir çırpıda.

O an hemen saksı çalıştı:
Ediz Hun'un bir şeyi icat etmiş bakışlı fotoğrafını gazetede görmeden önce de hafızamda bir yerlerde bulunan "Ampulü Edison bulmuştur!" bilgisiyle bütünleşince annemin cevabı ve Ediz Hun'un gazetedeki "başardım işte!" fotoğrafı.. Üzerine bir çocuğun hayal gücü eklenince çok da güzel bulmuştur ampulü Ediz abi.

 Hatta ampulü bulduktan sonra gazetelere verdiği resmi de şuydu galiba:


2 Aralık 2012 Pazar

Eğitsel Kollar






          Öğrencilerin okul içinde abidik gubidik işlerde görev alması ve bu görevlerden çeşitli bilgi ve beceriler edinmesi, oynaması, zıplaması, sosyalleşmesi için; kısaca birey olabilmesi için omuzlarına bindirilen hafif görev ve yükümlülüklerdir. (yok artık)

          Mesela neler var bu eğitsel kollarda: beslenme kolu(diyetisyen olurlar), kütüphanecilik kolu (bilim adamı/kadını), bilim ve teknoloji kolu(astronot), kızılay kolu(yani), yeşilay kolu (greenpeace'ci), sivil savunma kolu (kickboksçu), müzik kolu (en kötü ihtimal akor basar gitar çalar), resim kolu (üni'de güzel sanatlar okur)  vs. böyle gidiyor liste. yeni türeyen kollar da varmış, kardeşlerimden duymuştum; pulculuk kolu. ne güzel bir dünya! kola bak, yok sağ kola. ne eğitsel.. akıbeti belli bu çocuğun.. `erdal acar` ne koluydu sanıyorsunuz??

          Amaaaa... bunların arasında, benim hayallerimi süsleyen beslenme koluydu! hoş ne kadar uğraştıysam da bir türlü beslenme kolu olamamıştım ya, içimde hep bi ukde olarak hayallerimde asılı kaldı.. hala bunun ezikliğini hissederim.. neyi cezbederdi bu kadar? ulan adamlar sınıf başkanından sonra ikinci otoriteydi sınıfta. başkan yardımcıları her zaman arada harcanmıştır. ama beslenme kolu? ikinci teneffüs olduğunda gardiyan gibi dikilirlerdi kapıya da kimseyi dışarıya çıkartmazlardı! biraz faşist bir eylem ama bazen hocanın bile söz geçiremediği o sınıfı kontrol altında tutmak, hele o yaşta, her veledin harcı değildi. benim de öyle. ^^,
          Sınıftan dışarıya sadece birkaç kişi çıkabilirdi; onlar da kantinden beslenen zengin çocuklardı. isimleri bile aklımda! zeynep ve serdar.. ara sıra da duygu.. ne kin beslemişim lan!  onlar hariç herkes evden kızartma, zeytin, peynir ve domates ağırlıklı şeyler getirirdi. haftada bir gün börek getirebilene "bu da yakında kantinden alır." gözüyle bakılırdı, dışlanırdı bir nevi.. domates ekmekçiler candı hep.
Patates kızartması götürürdüm genelde, tabi o da ikinci teneffüse kadar o plastik kabın içinde kaskatı kesilirdi o yağların arasında. yine de yerdim afiyetle. ekmek arası domates-peynir! var mı senin gibisi?

sbag




aşk mesafeydi, bir kelimeyle kısalan.. 
aşk yürümekti, asla yormayan..
aşk merdivendi, sokaktı..
aşk huzurdu, gözünü kapayınca gördüğün..
aşk öpmekti, masumiyeti kıskandıran.. 

aşk hepti, hepsi gitti..

http://www.youtube.com/watch?v=x8k9f88gEbE